Çarşamba, Kasım 08, 2006
zifiri oyun
göğe uzanan bir mavi minare kadar ağlatırdı tepeler hep - Yarını, bugünü, dünü avucunda, anı ciğerinde tutup tırmanıyordu! Uzaktan bakmamış, tam içine, tam bağrına tutunmuş; gözyaşı körlüğünde, el yordamı ayak yordamı, kalp düşümü ile tırmanıyordu kayaları.. kah sürünüyor, kah döküyordu toprağı izi üstüne.. - bir en tepe var mıydı, bir iniş var mıydı, bir önemi var mıydı - Kalbinin zonklaması kesilmeden nefeslendi.. hızlandı.. daha bir duydu dağın içinde gümbürdeyen atar damarını! Kapattı gözlerini, ayaklarını, ellerini susturdu.. evet o! O, anımsayabildiği ışıklı-zifiri oyun! Hem de o en zifiri sessizlik içinde gözleri kör edecek kadar çıngıraklı, deli şakraklı, temiz kıkırdamanın kıpır kıpır pırıltısı.. akar gibi çınlayarak yankılanan kulaklarından dışarıya.. evet o kız çocuğu.. tanıdığı.. bildiği akşamüstü o.. akşamın en üstü, en yakını.. gün batımının önünde, basma fistanıyla, lastik potinleriyle, kırpık saçlarıyla döne hoplaya dans ederek durduran dünyanın dönüşünü.. kendine yol arayıp üstünkörü bulan, tam teferruatlı buldurulan bir ince su akışı kadar sessiz, yamaçların yaban kekiği kadar içliydi kıpırdanmaları.. - şimdi. uğuldamaktaki rüzgarı da susturmuştu. tıptıp. tıptıp. tıptıp… . en tepeye doğru kurulmuş, çeşmesiz insanlarını bekleyen kuyuya serin serin sarkıtışları gibi seslerini; “ ölüm!” dedi! “ne kadar kıyımdasın?”..”ne kadar içimde?” yüzlerine dönen yankı kadar derinden ve net kalktı. çırptı ellerini. bir güçlü baktı, çatlamış, yarılmış, kanına bulanmış ayaklarına. çekti çıkardı kurumuş bir ağacın sert kökünü. daldırdı toprağa. yaslandı kökten asasına. yürüdü.

tuğba savran
 
@ 12:32 ÖS | Hepisi |


0 Yorumlar: