Cumartesi, Ağustos 23, 2008
ASA zarifçe mASAldadır
-minik ellerin birleştiği gibi evcilik gibi okuyabilir miyim sizi?
PERDE I) dirseklerimiz nasırlana kadar, çimenliğe uzandığımızın edasıyla yüzü koyun yüzü çoban geride kalanlar sırt sırta verip dalmışlardır bir mASAl şehrine. -İşte salık veriyorum size: ASA mASAldadır ahretliklerim, gayet zarifçe mASAldadır. Bu asrın konusu bu olsun mesela ne çok acı var. mASAlımızın konusu değil ta kendisi cahit zarifoğlu’dur. hem prenstir bu mASAlda hem de mASAl, Mahsustan ve adeta inadına mASAl. sonra beyaz atı da vardır (yaşar kemal buna güzel at diyor, katılıyoruz) ona binip gitmiiiiş… Perde kapanır.
PERDE II -güzel insanların yanında mıdır şimdi o dedeciğim? -tabii ki yavrum… Altlarından ırmaklar akan, birbiri üzerine bina edilmiş yüksek köşkler güzel meskenler içinde ve güzel insanlar.

servet gündoğdu
 
@ 11:15 ÖS | Hepisi | 0 Yorum
Çarşamba, Kasım 08, 2006
zifiri oyun
göğe uzanan bir mavi minare kadar ağlatırdı tepeler hep - Yarını, bugünü, dünü avucunda, anı ciğerinde tutup tırmanıyordu! Uzaktan bakmamış, tam içine, tam bağrına tutunmuş; gözyaşı körlüğünde, el yordamı ayak yordamı, kalp düşümü ile tırmanıyordu kayaları.. kah sürünüyor, kah döküyordu toprağı izi üstüne.. - bir en tepe var mıydı, bir iniş var mıydı, bir önemi var mıydı - Kalbinin zonklaması kesilmeden nefeslendi.. hızlandı.. daha bir duydu dağın içinde gümbürdeyen atar damarını! Kapattı gözlerini, ayaklarını, ellerini susturdu.. evet o! O, anımsayabildiği ışıklı-zifiri oyun! Hem de o en zifiri sessizlik içinde gözleri kör edecek kadar çıngıraklı, deli şakraklı, temiz kıkırdamanın kıpır kıpır pırıltısı.. akar gibi çınlayarak yankılanan kulaklarından dışarıya.. evet o kız çocuğu.. tanıdığı.. bildiği akşamüstü o.. akşamın en üstü, en yakını.. gün batımının önünde, basma fistanıyla, lastik potinleriyle, kırpık saçlarıyla döne hoplaya dans ederek durduran dünyanın dönüşünü.. kendine yol arayıp üstünkörü bulan, tam teferruatlı buldurulan bir ince su akışı kadar sessiz, yamaçların yaban kekiği kadar içliydi kıpırdanmaları.. - şimdi. uğuldamaktaki rüzgarı da susturmuştu. tıptıp. tıptıp. tıptıp… . en tepeye doğru kurulmuş, çeşmesiz insanlarını bekleyen kuyuya serin serin sarkıtışları gibi seslerini; “ ölüm!” dedi! “ne kadar kıyımdasın?”..”ne kadar içimde?” yüzlerine dönen yankı kadar derinden ve net kalktı. çırptı ellerini. bir güçlü baktı, çatlamış, yarılmış, kanına bulanmış ayaklarına. çekti çıkardı kurumuş bir ağacın sert kökünü. daldırdı toprağa. yaslandı kökten asasına. yürüdü.

tuğba savran
 
@ 12:32 ÖS | Hepisi | 0 Yorum
Pazar, Kasım 05, 2006
GÖK EKİNİ BİÇER GİBİ
o zarif kuşları elbet teknesine almayacak bu zaman... çünkü ben asam ile yani o cılız ok bütün bedenim öylece saplanarak içime kendime döneceğim. göğe doğru uzatıyorum onu bir yanımda Musa öte yanımda İsa...
Meded..
asam hükümsüzdür 'Ahmed'.

Ozan Ozanoğlu
 
@ 2:11 ÖS | Hepisi | 0 Yorum
Pazartesi, Eylül 11, 2006
lügatsiz bir dil
Şiir, yazanın ne yazdığını, okuyanın da ne okuduğunu bilmediği; alfabesiz ve de lügatsiz, ÖTElerden bir misafirdir dünyamıza...

fikriye karaman
 
@ 7:51 ÖS | Hepisi | 1 Yorum
Pazar, Temmuz 02, 2006
ömür tahtı
Boşluğa asılı zaman,
Ademoğlunun kollarına yığıldı kaldı,
Orta yerinde ömür tahtının.
Derken tıkandı idamlık kulağı,
Sırtında dev mezarlar kazılı asrın..

Binbir Köşeli Daire

Karanlık bir kareyi hırslı haykırışlarla astılar şafakta.
Yere düşürüldüğünde tinsel tutkularıyla üçgen,
Binbir köşeli daire parçalandı birden.
Şimdi kim çizebilir ki alemi yeniden?

fikriye karaman
 
@ 6:25 ÖS | Hepisi | 0 Yorum
Çarşamba, Haziran 21, 2006
Asa dedikte...
Hep asa asa dedikte; "işimiz bizim ayineye mi takılmaktır yoksa asanın araç rolü olduğunu gözümüze sokanı mı görmektir?"
sorusu ile genel anlamda şiire yönelik bir beğenmeme hali ifadesiyle aslında elimizde sahip olduğumuz ibarelerle oluşturulacak ki; anlaşılmak üzere, ürünlerin tözüne yönelik mi beyin fırtınaları sürdürmeli diye sormak istedim bu seçkin zümreye.
Şu asa kimi zaman bir parmak değil miydi ayı yaran, dil değil miydi ki bebekten bir ses çıkmasına temel teşkil eden? Biz neden öyleyse bu asanın ne zaman "etkin" olacağı, nasıl etkin olacağı üzerine düşünmeye kaydırmıyoruz bu beyin kasırgasını?

durmuş kuş
 
@ 11:29 ÖS | Hepisi | 0 Yorum
Perşembe, Haziran 15, 2006
Asa mı? 'Onu da nerden çıkardın?'
Asa da neyin nesi? Asa, denize uzatıldığında insana yol açan şey mi? Yol açan: öncü. Öyle mi? Şairler öncüler değillerdir; çünkü onlar denizi gösterir sadece; bakın, derler, bir deniz var, ve oraya gidin o denizi bulun kapanmadan, derler. Şairler büyük güvertelerdir. Büyük 'güverte; büyük deniz'.
Güverte ayakta tutmaz okuru; okur güverteye çıkar basar ayağını yere ve rüzgara karşı, gökten gelene, arkadan ona doğru yaklaşana, artarak yaklaşana karşı kendini korur.
Şair gemidir, gemiye atlayan gemiyi seyreden gökyüzünden haberdardır. "-ki ölüm göğü görememektir" demiştim, ölenler göğü göremez. Göğü görselerdi orada gezinen gemiyi görürlerdi.
Şair işaret eder, o bir 'işaret çocuğudur'. Şairin koluna basıp yürüyenler hikmetin içinden hikmetin merkezine yürür. Hırka giymek yahut hırkayı izlemek bir güvenliliktir. Şair olmanın üç şartını (Kuran-ı Kerim, Şuara suresi)yerine getirene uyalım. Uyalım, yolcu olalım. "sevindiniz işte alın koşturun. Aha size son atım". Bilmekten olmaya..şair var görüyoruz.
"uzayıp uzaya giden akrebe katlanıp zincire gelmeyen yolcular"
Gökkubbenin altında yolcu olana ne mutlu..!

ali düz
 
@ 2:33 ÖS | Hepisi | 0 Yorum
Perşembe, Haziran 08, 2006
'Zarifçe Yaşamak'
Cahit zarifoğlu ne yaptığını biliyordu bence. onun içindir ki taşımış olduğu vicdan, kalp, o aşk ateşi onu daha fazla taşıyamadı. zarifoğlu ne yaptığını iyi biliyordu ama onu anlamak iddiasında bulunanlar ne yaptığını biliyorlar mı desem abartmış olur muyum?

yolname asasız olur mu?

Asa'yı, ben; yol gidenlerin, yola gidenlerin, yol'a gelenlerin bu yolculuk esnasında onlara eşlik eden sadık bir yardımcısı diye düşünüyorum. Hiçbir yolname asasız olmaz. Herkesin aklı yüzü gibi çeşitlilik gösterdiğine göre; asası da öyle değil mi?

sefa yılmaz
 
@ 11:34 ÖS | Hepisi | 0 Yorum
ironi değil, şımarıklık da değil
asa benim, yani ben asanın kendisiyim. bir tek asa olamayacağına göre herkese bir asa düşer bence. bana da asa olmak düşmüşse daha fazla yazı karalamanın bir anlamı yok...

metin gül
 
@ 9:46 ÖS | Hepisi | 0 Yorum
Perşembe, Mayıs 11, 2006
mürit te O'dur murat ta...
öncelikle 'asa kimin elinde?' tartışmasının kimi sayfalarının benim gibi renkkörlerince okunmakta güçlük çekilir biçimde kontrastan yoksun olduğunu belirtmek isterim.
gri zemin üzerine siyah...siyah ve beyaz renklerin aurasıdır lakin bencileyin bakıp da göremeyenleri de düşünmeli, derim...
'asa' nefis bir imge tabi...ali ömer akbulut'un elinde görünmeyen bir asa var sanki ve dokunduğu herşeyi sıradanlığından alıp mucizevi bir biçimde, bir simyacı gibi cevhere dönüştürebiliyor.
sanırım özgür olabildiğimiz tek mülk var : şiir...
şairlerin kalbindeki merhameti koruma isteğine sığınarak şöyle demek isterim : 'mürit te O'dur, murat ta...irade de O'nundur, O'ndandır. 'biismihi...', hem O'nunladır, hem O'nadır, hem O'ndandır, hem O'ndadır...biz dahi başta O'na başlarız, denilmiştir. demek ki O'na başlamak, O'nunla, O'ndan başlamaktır...peki asa kimin elindedir?
zaten meşru soru da budur.
soranın bir bildiği var ki sormaktadır.
sorana sorsanız, 'bilsem sorar mıydım?' diyecektir.
buo halde şöyle sorulabilir : madem bilmiyordun bu soru da neyinnesi?
madem sordun bildiğini söyle.
'söyledim, duymuyor musun?' diyecektir.
duydum, gördüm, okudum, hissettim, anladığımı sandım diyorum.
ama sadece anladığımı sandım.
oysa anlayan da O'dur, anlatan da, anlatılan da...
o halde O'nu, O'ndan, O'nunla, O'na anlatmak'tır anladığımız.
halbuki, O, O'na, O'nunla anlatılabilir mi?
O dilerse anlatır, anlattırır...
biz anladığımızı sanarız sadece...
muhabbetle

sadık yalsızuçanlar
 
@ 1:29 ÖÖ | Hepisi | 0 Yorum
Pazartesi, Mart 06, 2006
gitmek yitmektir
Rüyalardan birinde yitirdiğim asamı
Türbelerin önünde, yolların kenarında bulurum sanıyorum
Senin olsun aşka dair söylediğim sözlerimin tamamı
Şimdi ben yüreğimdeki dağa tırmanıyorum

Kalbimin etrafına yakışmayan ruhuma
Dağların arkasından bir mezar arıyorum
Ağlama bırakıp da zamansız kaçtığıma
Ruhumun çarmıhını sırtımda taşıyorum

Gelincik çiçeğinin estiği yerde ara
Onları senin için yağmurla suluyorum
Çürümüş ayaklarım dağılır tarlalara
Zamanın takviminde yitmeği özlüyorum

Eski kelimeleri çıkarıp bir lügatten
Onları tespih tespih dizmeyi seviyorum
Aşkın kelimesini geçirirken iplikten
Tespihim dağılıyor ben asa oluyorum

yunus nadir
 
@ 5:58 ÖS | Hepisi | 0 Yorum