öncelikle 'asa kimin elinde?' tartışmasının kimi sayfalarının benim gibi renkkörlerince okunmakta güçlük çekilir biçimde kontrastan yoksun olduğunu belirtmek isterim.
gri zemin üzerine siyah...siyah ve beyaz renklerin aurasıdır lakin bencileyin bakıp da göremeyenleri de düşünmeli, derim...
'asa' nefis bir imge tabi...ali ömer akbulut'un elinde görünmeyen bir asa var sanki ve dokunduğu herşeyi sıradanlığından alıp mucizevi bir biçimde, bir simyacı gibi cevhere dönüştürebiliyor.
sanırım özgür olabildiğimiz tek mülk var : şiir...
şairlerin kalbindeki merhameti koruma isteğine sığınarak şöyle demek isterim : 'mürit te O'dur, murat ta...irade de O'nundur, O'ndandır. 'biismihi...', hem O'nunladır, hem O'nadır, hem O'ndandır, hem O'ndadır...biz dahi başta O'na başlarız, denilmiştir. demek ki O'na başlamak, O'nunla, O'ndan başlamaktır...peki asa kimin elindedir?
zaten meşru soru da budur.
soranın bir bildiği var ki sormaktadır.
sorana sorsanız, 'bilsem sorar mıydım?' diyecektir.
buo halde şöyle sorulabilir : madem bilmiyordun bu soru da neyinnesi?
madem sordun bildiğini söyle.
'söyledim, duymuyor musun?' diyecektir.
duydum, gördüm, okudum, hissettim, anladığımı sandım diyorum.
ama sadece anladığımı sandım.
oysa anlayan da O'dur, anlatan da, anlatılan da...
o halde O'nu, O'ndan, O'nunla, O'na anlatmak'tır anladığımız.
halbuki, O, O'na, O'nunla anlatılabilir mi?
O dilerse anlatır, anlattırır...
biz anladığımızı sanarız sadece...
muhabbetle
sadık yalsızuçanlar